WmKWLi. Antalya'da yaşayan 53 yaşındaki Ersin Akbaş'ın ismiyle ilgili hatalar zinciri doğumu ile başladı. Doğduğunda Ergün ismiyle nüfusa kız olarak yazılan adamın kaydı çok geçmeden düzeltildi. Ancak yanlışlıklar okul hayatında da devam etti. İlkokul diplomasını Ersun ismiyle alan Akbaş, itiraz etti ancak ikinci kez aldığı diplomada ismi Ergin olarak yazıldı. İKİ KEZ ASKERLİK YAPTI Ersin Akbaş, iddiasına göre iki kez de askerlik yaptı. Kendi adıyla 1986-1987 yılları arasında 18 aylık askerlik görevi yapan Akbaş, 1990 yılında Körfez kriziyle çıkan seferberlik sonrası ikinci kez askerliğe çağrıldı. Akbaş, ikinci askerliğini ise Ersün adıyla yaptı. BAŞKASININ ADINA HAPİS YATTI Talihsiz adam, 2008 yılında dava açarak gerçek ismine kavuştu. Ersin Akbaş, yeni kimliğine kavuşsa da şansızlıklar peşini bırakmadı. "Benim çektiğim mağduriyeti Allah kimsenin başına vermesin" diyen Akbaş, 2011 yılında başkasının yerine hapis bile yattı. Ersin Akbaş'ın ismi sebebiyle yaşadığı sıkıntılar, sosyal güvenlik primi ödemelerinde ve iş bulma süreçlerinde de devam etti. "BU ŞANSIZLIK ÖTESİ BİR ŞEY" Yaşadıkları yüzünden hayatının mahvolduğunu belirten Ersin Akbaş, bu durumdan dolayı üniversite okuyan kızıyla dahi sorun yaşadığını anlattı. Akbaş, "Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde okuyan bir insanın çocuğu babasını 4 aydır arayıp sormuyorsa bir sorun var demektir. Kızım telefon açıp 100 lira istediğinde gönderemiyorum. Üzülüyorum. Çocuğun da psikolojisi çöktü. Diyor ki; 'baba televizyonlara çıkma' Kimse hesap soracağım. Kime ne diyeceğim. Bu şansızlık ötesi bir şey. Bıçak kemiğe dayandı artık. Hayatım boyunca 53 yıldır sıkıntı geçiyorum. Devlet büyüklerimizin bu yapılan yanlıştır demesi gerekiyor" dedi. "ERSUN DESELER DE GELİYORUM, ERSİN DESELER DE" Sokakta yürürken insanların kendisini farklı isimlerle çağırdığını ve böyle bir durumda kendisini çaresiz hissettiğini aktaran Akbaş, "5 tane isim var. Hangi birini anlatayım. Bu isimlerden bir tanesini bile ben istemedim. Her isim benim aslında ama bir tanesine sahip çıkamadım. Kendime sahip çıkamadım. Devletin bana sahip çıkması gerekiyor. Suçlu olanlardan hesap sorulması gerekiyor. Sokaktayken hangi isimle çağırırlarsa çağırsınlar bakıyorum. Ersun deseler de geliyorum, Ersin deseler de geliyorum. Gelmek zorundayım, başka şansım yok. Mecbur olduğum için kabul etmek zorundayım. Bıktım, yoruldum artık" diye konuştu. AVUKAT "GELEN SONUCA GÖRE YASAL SÜRECİ BAŞLATACAĞIZ" Akbaş'ın avukatlığını üstlenen Av. Bekir Alim, konunun incelenmesi için Sosyal Sigortalar Kurumuna SSK başvuruda bulunduklarını söyledi. SSK ve nüfus müdürlüğü nezdinde 2 farklı süreç işleyeceğini belirten Alim, "Nüfus müdürlüğünde yapılan isim yanlışlıklarından dolayı müvekkilimin adeta hayatı karardı. Doğumunda Ergün isminde kız olarak kaydediliyor. Daha sonraki süreçte birçok isim yanlışlığı yapılıyor. Gerek kimlik yenilemelerde, ehliyet alışlarda, evlenişinde, okul hayatında her şeyde bir isim yanlışlığı ortaya çıkıyor. Bundan dolayı müvekkilim hayatında bir düzen oturtamamış. İş konusunda sıkıntılar yaşamış. Başvurumuzu yapacağız ve sonucu bekleyeceğiz. Gelen sonuca göre yasal süreci başlatacağız ve müvekkilimin mağduriyetinin giderilmesi için çalışacağız" ifadelerini kullandı. "ADAM RESMEN PERİŞAN OLMUŞ" Müvekkili için 'adam resmen perişan olmuş' diyen Alim, sözlerini şöyle sürdürdü "Hayatı boyunca çektiği sıkıntıları bana anlattı, insanın içi kararıyor açıkçası. Ersin Bey'in yaptığı bütün başvurulardan sonuçsuz eli boş olarak ayrıldı. Son yapacağımız başvurudan sonuç çıkmaz ise dava açmaktan başka şansımız kalmayacak. Devlet büyüklerimiz bu işe el atmadan bu işin çözülme olanağı zor." Güncelleme Tarihi 02 Ocak 2020, 2102 Aile içi iletişimde eşler arasında iletişimin ana unsurlarından birisi de birbirine hitap şeklidir. Eşlerin birbirine sevgi, saygı ve yakınlığının da bir göstergesi olan hitaplaşma, yuvada sevgi, saygı ve şefkat eksenli bir ilişki kurulabilmesi ve bunun sürdürülebilmesi adına önemli bir dinamiktir. Meselenin bir boyuta da bu atmosferde yetişen nesillerin üzerinde meydana gelecek etki ve algıdır. Bunun için hanım beyine, bey de hanımına seslenirken kullanacağı isim, künye ya da sıfatları özenle seçmelidir. Zira iletişimde karşı tarafa verilecek mesaj, ona hitap ederken seçilen kelimeler üzerinden taşınacaktır. Bu kelimeler arasında ise başlangıçta tercih edilen ilk kelimenin yani hitabın ayrı bir yeri vardır. En Güzel Hitabı Seçmek Allah Resûlü’nün sallallahu aleyhi ve sellem beyanları içerisinde İslam’da asıl olan, her işe ihsan vasfını hâkim kılmaktır “Şüphesiz ki Allah, her şeyde ihsanı güzelliği/iyiliği yazmış; farz kılmıştır…”1 Bu yönüyle ihsan, Müslümanın her işinde hayat standardını belirleyen bir ölçüdür. İhsan, söz, fiil ve davranışta en güzel ve en iyi olanı tercih etmektir. İhsan prensibi, en dar dairede aile içinde daha sonra da çevrede ve toplumda herkese ve her şeye karşı uygulanmalıdır. Bugün aile hayatında eşlerin birçoğu bu ilkeyi uygulamayı ihmal ettiklerinden sıkıntı yaşamaktadır. Zira “Allah güzeldir, güzeli sever.”2 hükmünce ilişkilerde güzeli aramak ve bu hususta örnek olmak, insanı hem Rabbine hem de çevresine sevdirecektir. Bu yönüyle aile içi iletişimde eşlerin, birbirine hitap ederken de ihsanı gözetmeleri gerekir. Eşler, birbirlerine en çok hoşlanacakları isim ve sıfatlarla hitap etmeye çalışmalıdırlar. İnsan, kendisinin hoşuna gitmeyeceği bir şekilde başkasına da hitap etmemelidir. Ta ki kendisi de hoşlanmayacağı bir hitapla karşılaşmasın. Peygamber Efendimiz’in hayatına bakıldığında O’nun hem ailevî hem de ictimaî hayatında sözlü ve fiilî sünnetinin daima bu istikamette olduğu görülür. O, bu konuda müminlere verdiği temel bir ölçüde, bunun bir kul hakkı olduğuna da dikkat çeker ve şöyle buyurur “Müminin kardeşi üzerindeki bir hakkı da onu, kendisine en sevimli gelen ismiyle çağırmasıdır.”3 Peygamberimiz’in Ezvâc-ı Tâhirâta Hitabı Allah Resûlü, hanımlarına, onların hoşuna gidecek bir isim ya da vasıf seçer ve öyle hitap ederdi. Hatta hitap ederken sesini incelttir ve yumuşatırdı. Bir defasında Hz. Âişe validemize şefkatli bir eda ile ismini de “Âiş” şeklinde değiştirerek şöyle demişti “Ya Âiş! Cibrîl, sana selam söylüyor.”4 Bir bayram günü Mescid-i Nebevî’ye Habeşliler gelmiş ve kılıç-kalkan gösterisi yapmaya başlamışlardı. Hz. Âişe validemize dönen Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, farklı bir isimle ona, “Ya Humeyra!” diyerek hitap etmiş ve “Onları seyretmek ister misin?” diye sormuştu. O Evet, isterim.’ cevabını verince ona uzun süre gösteriyi seyrettirmişti.”5 Allah Resûlü, Veda Haccı yolculuğuna eşleriyle birlikte çıkmıştı. Yola çıkarken Hz. Âişe validemizin saçlarına sürdüğü sarı renkli bir koku, yolculuk esnasında yüzüne akmıştı. Bunun üzerine Efendimiz, yüzündeki bu renkten hareketle kendisine şöyle hitap etmişti “Şu an rengin, gerçekten çok güzel ey Şukayra/Sarışın!”6 Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem bazen hanımlarına “Ehl-i beyt” diyerek de hitap ederdi. Mesela Zeyneb bint-i Cahş validemizle evleneceği gece bütün hanımlarını tek tek odalarında ziyaret etmiş ve onlara “Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun, ey ehl-i beyt!” diyerek selam vermiş, hal ve hatırlarını Bu selam şeklinin Kur’ân’da da geçtiğini görmekteyiz. Hz. İbrahim ve ailesini ziyarete gelen melekler de onlara رحمة الله و بركاته عليكم اهل البيت diyerek selam Dolayısıyla selamlaşma ya da hitaplaşma esnasında “ehl-i beyt” yani hane ehli, ya da hane sakini/leri gibi bir hitap da kullanılabilir. Validelerimizin, Efendimiz’e Hitap Şekli Hanımları da Peygamberimiz’e saygıda asla kusur etmez bu konuda hitaplarından ses tonlarına kadar ölçülü hareket ederlerdi. Bu hem eş olarak O’na karşı bir hak ve vazifeleriydi hem de bu konuda bütün müminlere verilen emir onları da bağlayıcıydı “Ey iman edenler! Söz ve hareketlerinizde ileri gidip de Allah’ın ve Resûlü’nün önüne geçmeyin… Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öylece konuşmayın…”9 Pak zevceleri, Allah Resûlü’ne, bir şey söyleyecekleri zaman ses seviyelerini ayarlıyor, “Ya Resûlallah!” ya da “Ya Nebiyyallah!” diye derin bir sevgi ve saygıyla hitap ediyorlardı. Mesela Peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm, Hz. Sevde bint-i Zem’a’ya, “Ey Sevde! Bu evliliğe mâni olan ne var?” diye sormuş, o da büyük bir sevgi ve saygıyla Vallahi, Ya Resûlallah! Endişelerim Seninle ilgili değil; çünkü Sen benim için yeryüzündeki en sevgili kimsesin!’ demişti…10 Beşer oluşlarının gereği O’na karşı biraz duygusal tepki gösterecek olsalar, onda da çok dikkatli ve ölçülü hareket ediyorlardı. Mesela Hz. Âişe validemiz bu tür durumlarda sadece Peygamberimiz’in adını açıkça söylemiyordu. Onun bu metodunun farkına varan Peygamber Efendimiz, “Ya Âişe! Ben, senin Bana kızgın olup olmadığını anlıyorum.” buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Âişe radıyallahu anha merakla, “Nereden, nasıl anlıyorsun?” diye sormuştu. Peygamberimiz’in onun bu merakına cevabı, “Sen, Benden hoşnut olduğunda, Muhammed’in Rabbi’ne yemin ederim’ diyorsun. Bana kızdığın zaman ise, İbrahim’in Rabbi’ne yemin ederim’ diyor ve adımı anmıyorsun.” şeklinde olmuştu. Eşinin bu dikkat ve anlayışı karşısında çok memnun olan Hz. Âişe annemiz, “Doğru söylüyorsun ya Resûlallah! Allah’a yemin ederim ki o tür durumlarda ben Senin adını dilimde anmasam da kalbimde daim anarım.” Yine bu tür durumlarda Efendimiz onlara şefkatle yaklaşır, onları yumuşatıp öfkelerini alacak şekilde hitap eder ve sinirlerine hakim olabilecekleri yollar öğretirdi. Mesela Hz. Âişe validemiz bu konuda şöyle bir hatırasını nakleder “Öfkelendiğimde Allah Resûlü benim burnumun uç kısmını tutup sağa sola hareket ettirir ve bana, ismimi tasğîr yaparak, “Ey Uveyş! Aişecik” diye hitap ederdi. Ardından da şu duayı öğretirdi “Ey Ümmî Peygamber Muhammed’in Rabbi olan Allah’ım! Kalbimin öfkesini gider ve beni, fitnelerin dalalete düşürmesinden koru.”12 Yine bir gün Hz. Âişe’ye yüzünün güzelliğini ifade ederken aynı isimle hitap ederek “Ya Uveyş! Yüzünü ışıl ışıl görüyorum!”13 diye iltifatta bulunmuştu. Bununla beraber beşeriyetin gereği olarak ağızlarından O’nun hoşlanmayacağı bir hitap ya da söz çıksa hemen ondan af ister ve kendileri için istiğfarda bulunmasını talep ederlerdi. Mesela bir yolculuk esnasında Allah Resûlü, Ümmü Seleme validemizin nöbeti sırasında onun hevdeci sanarak Hz. Safiyye validemizin bulunduğu yere gitmiş, gidince de kısa bir müddet onunla konuşmuş ve geriye dönmüştü. Buna alınganlık gösteren Hz. Ümmü Seleme validemiz, Efendimiz dönünce kendisine, “Benim günümde onun yanına gidiyor ve onunla konuşuyorsun, öyle mi!” diye rahatsızlığını dile getirmişti. Ama çok geçmeden böyle bir serzenişte bulunmasının bile O’na karşı büyük bir yanlış olduğunu anlamış ve hemen istiğfar talebinde Künye İle Hitap Etme Arap kültüründe künye ile isimlendirme çok kadim bir uygulamadır. Araplar, değer verdikleri ve hürmet gösterdikleri kimselere, medih makamında isimleri yerine daha çok künyeleriyle hitap ederlerdi. Birisinin çocuğu dünyaya geldiğinde hemen ona nispetle anılırdı Ebû Seleme Seleme’nin babası, Ümmü Seleme Seleme’nin annesi… gibi. İnsanlara ya kız çocuğuna ya da oğlan çocuğuna nispet edilerek künye konulurdu. Hz. Âişe validemiz de bir gün, Peygamberimiz’den kendisine hitap edilirken hem O’nun hem de başkalarının kullanacağı bir künye talep etti. Tam o günlerde de kız kardeşi Hz. Esma da bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Hz. Âişe validemiz de yeğenini hemen kundaklayıp Peygamberimiz’in yanına gelmişti. Peygamberimiz de kendisine getirilen bebeği sevinçle almış ve tahnik yapmıştı. Ardından da daha önce kendisinden künye isteyen Hz. Âişe validemize dönmüş ve “Ya Âişe! O, Abdullah’dır, sen de Ümmü Abdullah’sın” buyurmuştu. 15 Buna çok sevinen Hz. Âişe, ondan sonra bu künye ile de anıla gelmiştir. Bu olaydan hareketle pekâlâ diyebiliriz ki hitapta ihsanı yakalama adına eşler birbirlerine, hoşlarına gidecek yeni adlar verebilirler. Dedelerimizin, ninelerimizin hatta anne ve babalarımızın birbirine hitap ederken kullandıkları, “Bey, Ağa, Adam, Herif, Efendi, Helalim, Hanım ve Hatun” gibi birçok farklı sözcük de bu çerçevede değerlendirilebilir. Fakat bugün bu isimler kırsal kesimlerde varlığını sürdürse de terk edilmeye başlanmıştır. Bu sözcükler kendi içinde eşler arasında sevgi ve saygının yanında ciddiyet ve vakarı da barındıran isimlerdi. Yeni kuşaklar bunların yerine, “Hayatım, Canım, Aşkım, Bir tanem, Tatlım, Güzelim, Yavrum, Gülüm, Çiçeğim, Arım, Balım vs..” gibi hitaplar geliştirmiştir. Bu isim ve sıfatlarla hitap, aile içi dar dairede iletişimi besleyen ve destekleyen güzel hitaplar olsa bile toplum içinde hoş karşılanmayabilir. Dolayısıyla dar dairede kullanılabilecek bu hitaplar yerine toplum içinde, isimle beraber “bey ya da hanım” kelimesinin kullanılması daha saygınlık kazandıracaktır. Eşler Arasında Mahzurlu Hitaplar Bu isimlerin yanında espri yapmak, şaka yollu takılmak ya da aradaki samimiyeti ve sıcaklığı artıracağı zannıyla kullanılan bazı laubali hitap tarzları da vardır ki bunların bir kısmından özellikle kaçınmak gerekir. Mesela bir erkeğin hanımına “kardeşim, bacım” demesi, ya da “anam” diye hitap etmesi mahzurludur. Peygamberimiz bir gün, bir adamın, hanımına, “Bacım!” diye seslendiğini duymuştu. Bunun üzerine kendisine, “Bu, senin kız kardeşin midir?” diye sormuş ve onu bu hitap tarzından Zira bu vb. lafızların hepsi mahremiyet çağrıştıran lafızlardır. Bu yönüyle aile üyelerine ait bu özel kavramların eşler arasında birbirine hitap ederken kullanılması asla doğru değildir. Çünkü bir erkeğin hanımına, bu lafızlarla hitap etmesi, hukukî birtakım neticeleri olan “Zıhar” uygulamasının ahkamı altında Kaldı ki ancak muhatabı için kullanılabilecek bu tür özel ifadeleri, eşlerin birbirine hitap ederken kullanması, farklı ilişkileri çağrıştıracağından dolayı da tehlikelidir. Zira mahremiyet sınırını zorlayan bu ifadeler, çocukların saf zihinlerini bulandırabilir, temiz fıtratlarına zarar verebilir ve aile içinde ahlakî inhiraflara eğilim meydana getirebilir. Dolayısıyla bu tür ifadeler hem hukukî hem ahlakî hem de pedagojik açıdan mahzurludur. Kaldı ki bir müminin zihin safveti ve dil nezaheti de bunu kabul etmeyecektir. Mahzurlu Hitaplardan Bir Diğeri Eşler bazen birbirinin ismini açıkça zikretme yerine, “İşte şuradaki/buradaki, bu/şu, bizimki, evdeki vs..” gibi kelimeler kullanmaktadır. Bu ifadeler zahiren mahzursuz gibi gözükse de bunları da kullanmak sağlıklı iletişim açısından isabetli değildir. Zira insanlar bu şekilde anılmaktan hoşlanmazlar. Kaldı ki kendisini böyle anan bir kimsenin yanında bulunan kişi buna karşı tabiatıyla rahatsızlığını izhar eder. Açık ismin kullanılmamasının çoğu zaman sebebi eşler arsındaki çatışma dönemleridir. Nitekim evliliklerde iletişim bozulmaya başladığı anda ilk terk edilen isimdir. Bu yüzden olsa gerek, “Onun ismini bile ağzıma almak istemiyorum” cümlesine hiç yabancı değilizdir. Dolayısıyla ister tarif etmek isterse hafife almak isterse de rahatsızlığın bir ifadesi olarak bu tür bir yola başvurmak eşleri birbirinden daha da uzaklaştırabilir. Bunun için Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, “Ey bu, şu, kişi, şıtt veya ey şey!” gibi kelimelerle yapılan hitapları hoş karşılamamıştır. İnsanların birbirini daima muhatabının hoşuna gideceği en sevdiği ismiyle çağırmasını tavsiye İletişimi bozan bir olay ya da bir durum varsa burada tamir ve tashih edici yaklaşım da ilk önce sözcüklerden başlatılmalıdır. Bu sözcükler arasında bidayette en etkili olanı, o kimseye en hoşuna giden ismiyle hitap etmektir. Bu vesileyle eşine ya da kardeşine karşı problemler yaşayan kimse yumuşayacak ve bundan büyük bir memnuniyet duyacaktır. Bu da Efendimizin nurlu beyanlarında buyurduğu gibi Allah katında en sevimli amellerden birisidir “Farzlardan sonra amellerin Allah’a en sevimli olanlardan birisi de bir Müslümanı sevindirmektir.”19 İnsan bazen bir güzel hitapla bazen bir tebessüm ve iltifatla bazen de bir hediye ile sevinecek ve birbirinden uzaklaşan kalpler yeniden yaklaşacaktır. Bu sayede ölmeye yüz tutmuş sağlıklı iletişim de yeniden canlanmaya başlayacaktır. Güzel sözün makbul sadakalardan sayılmasının bir esprisi de budur. Hafife Alma ve Lakapla Hitap Eşlerin, birbirine hoşlanmayacakları isimler koyarak muhatabını hafife almaması ve alaylı bir üslup kullanmaması da aile içi sağlıklı iletişim adına önemlidir. Bundan dolayıdır ki İslam’da ikili ilişkilerde bu tarz hitap ve davranışlar yasaklanmıştır “Ey iman edenler! Sizden hiçbir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin. Ne malum? Belki alay edilenler, edenlerden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki de alay edilenler, edenlerden daha hayırlıdır. Bir de kendi nefislerinizde ayıplar aramayın, birbirinizi de ayıplamayın ve birbirinize kötü lakaplar yakıştırmayın, birbirinizi lakaplarla çağırarak yaralamayın…”20 Bu meyanda eşler birbirlerinin eksikliğini ve kusurunu ifade eden sıfatlarla da seslenmemelidir. Böyle bir davranış, eşliğe ve kardeşliğe sığmadığı gibi Allah Resûlü’nün de yasakladığı bir hitap tarzıdır “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu mahcup etmez ve onu küçük düşürmez. Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini küçük düşürmesi kâfidir.” Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu tür, insanları küçük düşürücü sıfatların ya da yakıştırma isimlerin kullanıldığını duyduğunda bundan en güzel şekilde sakındırmıştır. Mesela bir gün Hz. Safiyye validemize Yahudi asıllı olduğu için Efendimiz’in bir diğer eşi Hz. Hafsa ve Hz. Âişe validemiz, “Sen Yahudi kızısın. Biz ise Resûlüllah’ın amca kızları ve eşleriyiz!” diye biraz takılmış ve bununla ondan daha hayırlı olduklarını ifade etmişlerdi. Onların bu hitaplarından rencide olup çok üzülen Hz. Safiyye validemiz, Peygamber Efendimiz yanına gelince olup-biteni anlatmıştı. Hanımının çok üzüldüğünü gören Efendimiz, gözyaşlarını silerek onu teselli etmiş ve hem ona hem de diğer eşlerine bir daha aynı hataya düşmekten alıkoyacak şu hikmetli çözümü göstermişti “Sen bir Peygamber kızısın. Senin amcan da peygamberdir. Ayrıca bir de peygamberin nikahı altındasın. Öyleyse onlar, sana karşı neyi ile iftihar ediyorlar ki Babam Harun, amcam Musa ve eşim de Hz. Muhammed’dir’ deseydin ya!” Ona, bu sözleriyle büyük bir teselli kaynağı olan Efendimiz diğer taraftan Hz. Hafsa ve Âişe validemize de, “Allah’tan korkun, emirleri ve nehiyleri karşısında saygılı olun” diyerek, aralarındaki iletişimde daha dikkatli olmalarını ders En Güzel Hitapta Bir ölçü Sağlıklı iletişim adına en güzel hitabı ararken isim ya da vasıflarda aşırıya kaçmamak da gerekir. Yoksa en güzeli arayalım derken mübalağa ile zımnî yalanlara girilebileceği gibi muhatabın yaratılış, kabiliyet ve donanımını aşan isimler, onun psikolojisini bozup, kibre-gurura sevk edebilir; eşi, ailesi ve çevresiyle uyumunu bozabilir. Bundan dolayıdır ki Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem sadece kötü manalı veya tevhid anlayışına zıt isimleri değiştirmekle yetinmemiş aşırılık ifade eden isimleri de mahzurlu görmüş ve değiştirmiştir. Mesela Hz. Zeyneb bint-i Cahş validemizin asıl ismi, “İyi insan, kusursuz kimse ya da günahsız” anlamına gelen “Berre” idi. Peygamber Efendimiz bu ismi, “Zeyneb” ismiyle değiştirdi. Zira isimlerin insan karakteri üzerinde önemli bir tesiri vardı ve bu isim onu, zamanla kendini beğenmeye sevk edebilirdi. Zaten insanlar da onun hakkında “O, kendisini tezkiye ediyor ve temize çıkarıyor!” diye konuşmaya Hatta Efendimiz, bu adı değiştirirken “Allah, sizin iyi olanlarınızı en iyi bilendir. Kendinizi temize çıkarmayın”23 buyurmuş ve isim, unvan ve sıfatlarda ifrata kaçılmamasını tembihlemiştir. Dolayısıyla bugün eşler birbirine hitap ederken bu hususa da mutlaka riayet etmelidir. “Eşimi en güzel isimle çağıracağım” diye onun psikolojik dengesini bozabilecek ad ve sıfatlardan kaçınmalıdır. Mesela, erkeğin hanımına, “Meleğim, İyilik Meleğim, İyilik Perim, Tanrıçam vs.” gibi kelimelerle hitap etmesi; yine bu çerçevede kadının kocasına, “Kalbimin sahibi, ya da Hayatımı adadığım, Melek kalplim, Krallar kralı” vs. gibi mübalağalı isim ve sıfatlar da İslam’ın tevhid akidesi açısından mahzurludur. Sonuç Görüldüğü üzere aile içi sağlıklı iletişimin kurulmasında ve sürdürülmesinde eşlerin birbirine hitap ederken seçeceği isim ve sıfatların hayati önemi vardır. Burada da en temel ilke hukukî, ahlakî, dinî, pedogojik ve psikolojik açıdan sakınca içermeyen; vakarı, saygıyı ve muhabbeti artıran ve eşlerin de hoşuna gidecek olan ifadelerle hitap etmektir. Eşlerin birbirine hitap ederken dikkat etmesi gereken bir diğer ölçü de alay, küçümseme, değersizleştirme ve hakareti çağrıştıran, incitici ve gönül kırıcı kelimelerden her zaman uzak durmalarıdır. Bu çerçevede eşlerin birbirini, mutlu edecek, sevindirecek isim ve sıfatlarla çağırması, Nebevî bir yoldur. Bu sünnetin ihya edildiği evler, cennet köşelerinden bir köşe haline gelmeye namzet bereketli, huzur dolu yuvalardır. Eşlerin iletişimi güçlendirdiği zannıyla kullandığı laubali hitap şekilleri ise başta ebeveyn olmak üzere diğer hane sakinlerini de olumsuz etkileyecek, zamanla karşılıklı saygıyı zedeleyecek ve iletişimde korunması gereken makul mesafeye zarar verecek mahzurlu ifadelerdir. Yazar Dr. Selman Kuzu DipnotMüslim, Sayd 57; Tirmizî, Diyât 14Müslim, İman 93; İbn-i Mâce, Dua 10Bkz. Zemahşerî, Keşşâf 4/14; Taberânî, Kebîr 4/13 3499Buharî, Edeb 111Nesaî, Sünen, 8951; İbn-i Hacer, Fethul-Bârî, II/444. Bu arada “Humeyra” kelimesi kızıllık, pembelik gibi manalara Sa’d, Tabakât, X/57Buharî, Tefsir Sûresi, 11/73Bkz. Hucurât Suresi, 49/1-3Ebu Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, VI/66Buhari, Nikah 108Gazzalî, İhya, IV/301; Deylemî, Müsned, Had. No 8644İbn Hacer, el-İsâbe 1931İbn Sa’d, Tabakât, X/76İbn-i Hıbban, Sahîh 8117Ebû Davûd, Talak 15Zıhar, bir erkeğin, hanımına “Sen, bana anamın sırtı gibisin” diyerek onu kendisine haram kılması uygulamasıdır. Cahiliye döneminde Araplar, bu cümleyi kullanır ve hanımlarına yaklaşmazlardı. Ancak onu tamamen de boşamaz ortada bırakır ve mağdur ederlerdi. Kadın da tam boşanmış olmadığı için başka bir alternatif düşünemez ve yeni bir hayat kuramazdı. Dolayısıyla kadın büsbütün çaresiz kalırdı. İşte bu anlayışın ve uygulamanın çirkinliği Mücadele suresinde indirilen ayetle bildirilerek adil yeni bir düzenlemeye gidilmiştir “İçinizden hanımları hakkında zıhar yapanlar bilsinler ki onlar kendilerinin anası değildir. Onların anneleri sadece kendilerini doğurmuş olanlardır. Onlar gerçekten çirkin bir söz söylüyorlar. Bununla beraber Allah’ın affı ve merhameti çoktur. Eşlerine zıhar yaparak onlardan ayrılmaya kalkıp da sonra söylediklerinden dönenlerin, eşleriyle temastan önce bir köleyi hürriyetine kavuşturmaları gerekir. İşte size emredilen budur. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. Fakat kim bunu bulamazsa, birbiriyle temas etmeden önce, fasılasız iki ay oruç tutmalıdır. Buna da güç yetmeyen altmış yoksulu doyurmalıdır. Bu hükümler Allah ve Resûlü’nü tasdik ve onlarla amel edip Cahiliye uygulamalarını reddetmeniz için konulmuştur. İşte bunlar Allah’ın hudutlarıdır…” Mücadele Suresi, 58/2-4 Dolayısıyla İslam, Cahiliyedeki bu yanlış hitap tarzını yasakladı ve haksız boşama şeklini geçersiz kıldı. Bununla da yetinmeyip keffâret verinceye kadar geçici bir haramlığa sebebiyet verdiğini de belirtti. Aynı zamanda böyle bir boşama şekline müracaat etmiş erkeğe de bir çıkış yolu gösterdi. Kadınların böyle bir uygulamayla haklarının çiğnenmesi ve bütünüyle mağdur edilmelerinin de önüne geçti. El-hasıl bugün bir erkeğin hanımına hitap ederken, “anam” diye seslenmesi bahsettiğimiz zıhar talakına benzeyebilir. Bunun için böyle bir hitap, asla kullanılmamalıdır. Daha geniş bilgi için bkz. Ali Ahmed Abdulâli et-Tahtavî, Tenbihu’l-Ebrâr bi-ehkâmi’l-Hul’i’/et-Talâk/ez-Zıhâr, 179-194, Beyrut, 2003Zemahşerî, Keşşaf, IV/15; Deylemî, Müsned, IV/104Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr 10923Hucurât Sûresi, 49/11Tirmizi, Menâkıb 29; İbn Sa’d, TabakâtX/101Bkz. Buharî, Edeb 108; Müslim Edeb 17Müslim, Adab 19 Haberler > En Karanlık Zihinlerin Kendisini Rahatsız Hissedeceği Psikolojik İşkence Yöntemi Gaslighting - 1410 - 1803 Bu yazımızda psikolojik işkence yöntemlerinin belki de en acımasız, en rahatsız edici türlerinden birini işleyeceğiz Gaslighting. Bu manipülasyon yöntemini hemen tüm hatlarıyla ele almaya belirtelim Yazı oldukça uzun olacak, çayınızı kahvenizi hazır etmeniz yararınıza olabilir. İyi okumalar! İlk iş olarak "Gaslighting" teriminin nereden geldiğini açıklayalım. Terimin çıkış noktası 1938 tarihli Gas Light adında bir tiyatro oyunu. Daha sonra filmi de çekilen ve 'Angel Street' adıyla da bilinen bu oyun, senaryosunun da etkisiyle bu terime adını veriyor. Filmde Jack ve Bella adlı bir çift var. Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısıyor, bu durumdan habersiz olan Bella da ne zaman 'Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?' dese Jack'ten sert tepkiler alıyor. Bu şekilde Bella'nın kendine olan özgüvenini sarsmaya çalışan Jack, olaya dahil olan bir dedektif nedeniyle bu planında başarısız oluyor. Filmin konusu kafanızda mutlaka bir şeyler uyandırmıştır, şimdi direkt olarak bu manipülasyon yönteminin kendisini inceleyelim. Tam olarak Türkçe bir karşılığı olmayan Gaslighting, karşıdaki insana çeşitli oyunlar oynayarak zamanla kendisinden şüphe etmesini sağlamasına yönelik olan bir psikolojik işkence/manipülasyon yöntemi olarak biliniyor. Genellikle narsistler ve sosyopatlar tarafından uygulanan bu yöntemin korkunç olan tarafıysa kurban tarafından fark edilmesinin neredeyse imkansıza yakın olması. Bunun nedenlerinden biri de sevdiğimiz insanlara güvenmemiz ve sözlerine inanma eğiliminde olmamız. Daha da kötüsü, çoğumuz bir dönemler farkında bile olmadan böyle bir manipülasyona maruz kalmış olabiliriz; küçük çaplı olsa bile. Yani olayın temelinde yatan şey, karşıdaki insanın güvenini ve sevgisini suistimal ederek zamanla özgüvenini ve özsaygısını yaralamak. Bu eylemi yapan insanların genelde tek bir amacı oluyor Karşı tarafı kendisine bağımlı hale getirmek. Gözlemleri ve düşünceleri sürekli yalanlanan kurban, belli bir zaman sonra kendi zihnine düşman haline geliyor. Her yapacağı hareketin, her kuracağı cümlenin, her düşüncesinin yanlış olacağını düşünmeye başlıyor ve karar alma yetisini kaybediyor. Zamanla kendine olan şüphesi iyice artan kurban, bütün kontrolü karşı tarafa bırakıp iyiden iyiye kendi köşesine çekiliyor. İşler bu noktaya kadar geldiğinde geri dönülmesi iyice imkansızlaşan bir yola girmiş olan kişi, çevresinde güvenebileceği tek insan olarak karşısındakini görüyor ve o ne isterse onları yapmaya başlıyor. Bu manipülasyonun uygulanma şekilleri farklılıklar gösterebiliyor. Temelde yatan üç ana yöntem bulunuyor. Bunlardan birincisi, sözlü şekilde bir şeyleri ifade edip bu bilgileri her seferinde tekrardan, bu sefer farklı şekillerde anlatmak. Böylece karşıdaki kişinin algılarını allak bullak etmek amaçlanıyor. İkinci yöntem ise fiziksel; sürekli evde bulunan şeylerin yerlerini değiştirmek ve bir süre sonra olması gereken yerlerine tekrar koymak. Böylece eşyayı ilk başta ait olduğu yerde göremeyen ama bir süre sonra tam orada bulan kurban, bu durumdan bahsettiğinde 'Ne saçmalıyorsun, hep oradaydı o' tepkisi alıyor. Bu durum zamanla yine kendisinden şüphe etmesine yol açıyor. Üçüncü yöntem ise bir olayın detaylarından bilinçli olarak bahsetmemek, daha sonrasındaysa önceden bahsetmiş gibi konuşmak ve karşıdaki insana hafıza kayıpları yaşadığı vurgusunu yaparak aklını bulandırmak üzerine. Tabii ki tüm uygulanış şekilleri bu üçüyle sınırlı değil, ancak temel olarak bu üç yöntemden dallanmış durumdalar. Diğer yöntemlere bir örnek vermek gerekirse; karşıdaki kişiyle önce sert bir ses tonuyla konuşup daha sonrasında bunu inkar etmek ve oldukça yumuşak bir ses tonuyla konuştuğunu, onun yanlış anladığını söylemek. Bu durumun devamında kurban her şeyi olumsuz anlamasıyla suçlanıyor ve zamanla karşıdaki sert konuştuğunda bile kendi kendine sadece yanlış anladığını, son derece normal bir konuşma yaşadığını söylemeye başlıyor. Olayın uygulanış yöntemlerini anlamak oldukça önemli, böylece bu tarz bir durumla karşı karşıya kalındığında olayı kavrayabilmek mümkün olabilir. Bu manipülasyon yönteminin sınırları öylesine geniş bir alana yayılıyor ki, farklı şekillerde maruz kalmak maalesef mümkün. Örneğin bir başka yöntem de karşıdaki kişide aldatılıyormuş hissi uyandırmak. Sürekli aynı kişiden, normal olmayan bir şekilde bahsettikten sonra doğal olarak şüphelenen kurban bu şüphesini ortaya döküyor. Bu noktada manipüle eden kişi sert bir tavır kullanarak güvensizlik suçlamaları yapmaya başlıyor, işi daha da ileriye götürerek kurbanın zihninde kendi kendisine olan güvenini sarsacak düşüncelerin oluşmasını sağlıyor. Kafasında bu düşünceleri kurgulayan kurban zamanla problemli biri olduğunu düşünmeye başlıyor ve gerçekten aldatılsa bile bu düşünceyi sadece kafasında kurduğunu düşünerek kendine diğer yöntem de kurbanla sürekli dalga geçip, daha sonrasında çok alıngan olmakla suçlamak. Bu hareket sürekli tekrarlandıkça kurban aşağılanmayı kabullenmeye, kötü hissettiğinde 'Sadece espri yapıyor, ciddiye almamam gerek' demeye başlıyor. Burada yapılacak en kritik hata ise "Bunlar olsa fark ederim herhalde, fark edilmeyecek gibi değiller." demek. Bu kesinlikle oldukça yanlış bir düşünce tarzı. Araştırmalara göre çoğu insan bir şekilde, ister küçük çapta ister büyük çapta olsun, böylesi bir manipülasyona maruz kalıyor. Karşınızda sevdiğiniz ve güvendiğiniz bir insan olduğu için de onun sözlerine değil, kendi algılayış biçiminize şüpheyle yaklaşmanız daha kolay geliyor. Bunu yaparkenki temel düşünce de 'O neden yalan söylesin ki, ben yanlış anlamışımdır altı üstü.'. Bu nedenle gaslighting en tehlikeli psikolojik manipülasyon yöntemlerinden. Sonuçları nedeniyle de adeta bir işkence aracına dönüşebiliyor. Peki bu manipülasyon nasıl fark edilebilir? Kurban için bu durumu fark etmenin oldukça zor olduğunu söyleyelim öncelikle, özellikle böyle bir manipülasyon türünün bilincinde değilse. Bu konu hakkında bilgisi olan bir kişinin böyle bir oyuna getirilmesi ihtimali kısmen daha düşük oluyor, ancak tehlike yine de ortadan kalkmıyor. Dışarıdan bir gözün fark etmesiyse daha kolay olabilir. Manipülasyona uğrayan kişide gözlemlenebilecek ana problemleri şöyle sıralayabilirizSürekli özür dileme Kurban diğer insanlara ve manipüle eden kişiye karşı sürekli bir özür dileme halinde olacaktır, yanlış yaptığı bir şey yoksa alamama Seçim şansı sunulduğunda kurban ne seçerse seçsin yanlış olacağını düşünecek ve kendi başına bir seçim yapamayacaktır. Bu durum zamanla manipüle eden kişiye daha büyük bir otorite ve güç kapanıklık Hem morali, hem de kendine saygısı yerle bir olan kurban zihnen sürekli yorgun hissedecek ve sosyalleşmeye daha az zaman harcamaya başlayacaktır. Böylece zamanla ailesiyle ve arkadaşlarıyla arasındaki mesafe artacak, bu da manipüle eden kişiye kurban üzerinde daha çok etkili olma şansı tanıyacaktır. Fark etmek zor demiştik, ancak imkansız değil. Özellikle karşıdaki kişi bu davranışları sergiliyorsa bir manipülasyonla karşı karşıya olmanız olasıSöylediği bir şeyi söyledikten sonra, cümleleri ile yüzleştirilince 'Ben asla öyle bir şey demedim' demesi,Defalarca belli bir olaydan veya söylemden kırıldığınızı anlatmanıza rağmen sizi üzüp kırdıktan sonra 'Çok abartıyorsun, fazla dramatiksin' demesi,Size hakaret ettikten sonra 'Hep sen beni sinirlendirip bu hale getiriyorsun' demesi,Suçlanacak çok şeyi olmasına rağmen 'Hep beni suçluyorsun, sanki sen suçsuzsun' demesi,Sizi üzüp, ağlatıp, kırıp 'Sen histeriksin, başkaları görse bu halini bana acırdı, senin deli olduğunu düşünürdü' için çok önemli olmasına rağmen bir konu için 'Bir daha bu saçmalığı dinlemeyeceğim' diyip, sizi söyledikleriniz veya inandıklarınızın saçmalık olduğuna inandırması,Emin olduğunuz bir hatıra konusunda 'Hayır sen yanlış hatırlıyorsun' demesi,'Hep negatifsin', 'Çok kötümsersin', 'Daha önce de kız/erkek arkadaşlarım oldu, hiç biri senin gibi değil' diyerek inanç, his ve fikirleriniz konusunda sizi şüpheye düşürmesi. Ayrıca şu durumları da yaşıyorsanız bir problem olması olası Kafanız hep karışık mı, 'Ben ne yaptım, yanlış mı davrandım' gibi sorular kafanızı devamlı kurcalıyor mu?Durumu kurtarmak, anlık huzur bulmak için yalan söylediğiniz oluyor mu?Hır çıkmasın diye sustuğunuz, doğruluğunuzu savunacak, savaşacak gücü bile bulamadığınız oluyor mu?Mutlu bir hayat için ümidiniz kalmadı mı?Devamlı yeterince iyi bir insan, iyi bir sevgili, iyi bir arkadaş olup olmadığınızı sorguluyor musunuz?Ne yaparsanız yapın yeterince iyi olmadığını, hatta hep kötü yapıyor olduğunuz hissine kapılıyor musunuz?Sanki eskiden daha özgüvenli, mutlu ve geleceğe karşı ümidiniz vardı da şimdi yokmuş gibi düşünüyor musunuz? Kendinizi tanımadığınız hissine kapılıyor musunuz? Bu manipülasyon ne kadar sürebilir, bittikten sonra etkileri kalıcı mı oluyor? Geri dönüşü olmayan yola girildikten sonra olay tamamen manipüle eden kişinin insafına kalıyor dersek yalan olmaz. Yalnız şunu eklemek gerek; bu tip durumlarda genelde manipüle eden insanın tek amacı karşısındaki kişiden üstün hale gelip ondan faydalanmak. Bu fayda süreci son bulduğunda ilişkinin de sonu geliyor ve geriye yeni kurban ve yeni heyecan arayan hasta bir ruh ile derinden yaralanmış bir kurban kalıyor. Tüm yalvarma çabaları, gönül alma yöntemleri ve uğraşları boşa giden kurban da uzun bir süre kendine gelemiyor, hala kendini suçluyor ve git gide hayattan soğuyor. Daha sonra içten içe rahatlama hissetmeye başlayan kurban, yine de çok kritik bir iyileşme süreci geçirmek durumunda kalıyor. Bu dönemde sevdiği insanların yanında olması ve onlar tarafından kendine olan güvenini ve saygısını kazandırılması gereken kişi, süreci iyi atlatabilirse eskisinden daha güçlü bir hale gelebiliyor. Gaslighting size hala kanılması zor olan, oldukça bariz bir manipülasyon yöntemi gibi geliyorsa, bu durumun kurbanlarından birinin oldukça çarpıcı hikayesiyle sizi baş başa bırakıp içeriğimizi noktalayalım. '3 hafta önce erkek arkadaşımla aynı evde yaşamaya başladık. Bu süreç içerisinde daha önce hiç olmayan bir problem baş göstermeye başladı. Olayı kafamdan kurguluyor olabilirim, ancak o bize taşındığından beri evdeki eşyalar sürekli kaybolup bir gün sonra yeniden ortaya çıkıyorlar. Bahsettiğim durum anahtarı kaybedip başka bir yerde bulmak gibi bir şey değil. Özellikle olmaları gereken yerlerde aradığım ve bulamadığım eşyaları, bir gün sonra tam olarak o baktığım yerlerde noktada örnek vermek istiyorum. Her sabah işe giderken yanımda bir tane çikolata götürürüm. Bu çikolata paketlerini hep aynı yere koyuyorum. Bir sabah uyandığımda çikolata paketlerinin yerinde yeller estiğini gördüm, sevgilime sorduğumda bilmediğini söyledi. Akşam eve döndüğümde manzarayı tahmin edin! Evet, çikolatalar tekrar olması gereken yerlerine dönmüştü. Sevgilim bu konuda 'Belki sabah görmemişsindir' dedi. Dikkatinizi çekerim, burada bahsettiğimiz şey toplamda tam 12 paket çikolata, nasıl görmemiş olabilirim ki?' Kurban ilk etapta tüm bunların garip bir şaka olduğunu düşünmüş. 'Başlarda ilginç bir espri anlayışı olduğunu düşünmüş ve bunu yüzüne söylemiştim. Ancak ne demek istediğimi anlamadığını söyledi ve oldukça sert şekilde tepki verdi. Durum böyle olunca ben de geri adım atmak zorunda kaldım. Sanırım böyle saçma bir işe kalkışma ihtimali, tüm bunların benim yanılgılarım sonucunda meydana geldiği fikrinden daha az olası geldi. Fakat zamanla iyice sinirlerim bozulmaya başlamıştı. İş için gerekli olan bir evrağı koyduğum yerde bulamamak, ve sonra tam o yerde ortaya çıkması çok keyfimi kaçırıyordu. Ne yapacağımı bilmiyorum, durumla ilgili hiçbir fikrim yok. Delirmediğime eminim, ancak mantıklı bir açıklama da bulamıyorum. Sevgilime ne zaman konuyu açsam gerginlik yaratmaya çalıştığımı söylüyor. Lütfen bana yardım edin...' Durumu sosyal medyada paylaştıktan sonra kısa sürede bir çok yanıt alıyor kendisi. 'Yardımlarınız için hepinize teşekkürler. Son gelişmeleri özet geçiyorum. Böyle bir manipülasyon yönteminin varlığından haberdar edilince hemen gizli kamera siparişi verdim. Kameralar gelene kadar başımızdan bir olay daha geçti. Bir kitap aldığımı ve ertesi gün babama vereceğimi söyledim, masanın üzerine bıraktım. Ertesi sabah tam da beklediğim gibi kitap ortadan yok olmuştu. Hiçbir tepki vermedim, bunun üzerine sevgilim garip davranışlar sergiledi. Kitabı hatırlatmaya çalıştı, ancak sürekli 'Ne kitabı' diye sordum ve siniri bozuldu. Akşam eve geldiğimdeyse kitap tekrar yerli yerindeydi, ama yine hiç tepki vermedim. En sonunda kendisi 'Aa bak, kitap buradaymış işte' dedi. 'O kitaptan mı bahsediyordun ya, tamamdır teşekkürler' diyerek geçiştirdim. Gecenin kalanında oldukça gergin geldikten sonra gerçek tamamen ortaya çıktı, gerçekten de eşyaların yerini değiştirenin o olduğunu gördüm. Daha sonrasında evime arkadaşımın geleceğini ve bir süre kalacağını, bu yüzden ayrılması gerektiğini söyledim. Gittikten bir iki gün sonra da telefonda ayrılık konuşması yaparak ayrıldım. Biliyorum, bu olabilecek en iyi son değil. Onunla yüzleşebilirdim de. Yine de bundan kaçındım ve olabilecek en sorunsuz ve hızlı şekilde kurtulmaya çalıştım. Hala neden böyle bir şey yaptığını bilmiyorum, ama benim hikayem de böyle.'***Özetle, gaslighting konusunda bilinçlenin ve çevrenizdekileri de bilinçlendirin. Unutmayın, hepimiz bu tür bir manipülasyona maruz kalabiliriz; ama bugün, ama yarın. Üstelik yalnızca sevgililerimiz tarafından değil; arkadaşlarımız, hatta ailemiz tarafından bile -kasıtlı olmasa dahi- bu şekilde manipüle edilebilir, hatta ve hatta farkında olmadan başkalarını aynı şekilde manipüle edebiliriz. Dolayısıyla hem mağdur olmamak, hem de kimseyi mağdur etmemek için bu konu hakkında ne kadar çok şey bilirsek ve ne kadar çok insanı bilinçlendirirsek o kadar iyi. Aksi takdirde sonuçları psikolojik açıdan çok yıkıcı ve yıpratıcı olabilir. Turkish Arabic German English Spanish French Hebrew Italian Japanese Dutch Polish Portuguese Romanian Russian Swedish Turkish Ukrainian Chinese English Synonyms Arabic German English Spanish French Hebrew Italian Japanese Dutch Polish Portuguese Romanian Russian Swedish Turkish Ukrainian Chinese Ukrainian These examples may contain rude words based on your search. These examples may contain colloquial words based on your search. first name basis first-name basis Sana farklı bir isimle hitap ediyorlar. Bana bu isimle hitap etmemenizi söylemiştim. Kendisine bu isimle hitap edilmesinden hoşlanmaz. Kendinden büyüklere isimle hitap etmek ayıptır. Herkes ona bu isimle hitap ediyordu. Ve sonra başka isimle hitap et. Yıllardır kimse bana bu isimle hitap etmemişti. Nobody's called me that in years. Ona bir isimle hitap etmek onu insan yapar. Giving him a name makes him human. Hangi isimle hitap ederek kendimi onurlandırabilirim? Tanıtılmaya gerek yok, zaten birbirimize isimle hitap ediyoruz. Sadece aile üyeleri ve yakın arkadaşlar ilk isimle hitap eder. Generally, only close friends and family use first names. İnsan içindeyken bana o isimle hitap etme. Sadece aile üyeleri ve yakın arkadaşlar ilk isimle hitap eder. Karşınızdakine tercih ettiği isimle hitap edin. Ama bizde genellikle isimle hitap ediliyor. But we usually see ourselves as our name. Tom bana başka isimle hitap etti. Şeyden beridir, bana yıllardır kimse o isimle hitap etmemişti... No one's called me that name in years, not since... Farklı bir sürü isimle hitap etmişlerdi ama bu, bir ilk. Well, I've been called a lot of things but never that. Lisa, bana o isimle hitap etme. İlk isimle hitap etmek her zaman iyidir. No results found for this meaning. Results 83. Exact 83. Elapsed time 102 ms. isimden sonra hanım ya da bey gibi sıfatların kullanılmadığını varsayarsak, sevdiğimiz, önemsediğimiz, bizim için kıymetli insanlara isimleriyle hitap ederiz genelde. sevdiklerimin ismimle hitap etmesi soğuk gelir, üstlük ile çağırınca sevdiğim insanın samimiyeti/sıcaklığı kayboluyor sanki, hem o hem ben ne kadar birbirimizi sevdiğimizi,tanıyıp bildiğimizi sürekli birbirimize hatırlatma derdindeyim bir yüzden etrafımdakiler hep canım,hayatım,bebeğim,tatlım,canikomdur. samimiyetlik ve güven belirtir, özellikle önemli ya da ünlü insanların size isminizle hitap etmesi kişiye kendisini önemli hissettirir. güneydoğu'da * rast geldiğim üzere kimi çocukların anne babalarına hitap etme şekli. dede ve nineye anne-baba diyorlardı. yeni tanıştığınız birine ismiyle hitap ederseniz bu, o kişiyi önemsediğinizi ve değer verdiğinizi gösterir. karşı tarafın da kendini iyi hissetmesini sağlar. bir kızın kalbine * girmek için küçük ama etkili bir yöntemdir. bana yapilmasi hosuma giden eylem, cok seviyorum ismimi duymayi. ama ben birine yapiyor da normalden cok fazla o ismi kullaniyorsam ya sakin gorunmeye calisarak kavga ediyor ya da o kisiyi cok seviyor oluyormusum demisti zamaninda tespitcinin teki. dale carnegie'nin bir sözü vardı "remember that a person’s name is to that person the sweetest and most important sound in any language.""unutmayın ki, bir kişinin ismi, o kişi için dünyanın herhangi bir dilindeki en tatlı ve önemli sestir."bu bağlamda, insanları etkilemek için kullanılan yöntemlerden biridir. örneğin kimi mağazalarda kredi kartınızı aldıktan sonra size isminizle hitap eder kasiyer; işte tam da bu yüzden sanırım. "sizi kişisel olarak önemsiyoruz" vurgusunu yapmak için "isimle hitap etmek" iyi bir araçtır. sadece sevdiğim insanlar tarafından sonuna da -cuğum eklendiğinde istemsiz olarak kalbimde kocaman gülümse oluşturan söylemdir, nedenini bilmediğim. sevgili kişisi yaptığında kesin bir arıza var demektir. ciddi bir konuşmaya hazır olmak gerekir. neden bir ismimiz var? bence hitap edilsin diye. insanlara çok garip geldiği için artık yapmaktan vazgeçtim ama normalde büyük küçük herkese ismiyle ve siz diye hitap ederdim. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

yanlış isimle hitap etmek psikoloji